GÜLLER ŞAHI (SHAH OF ROSES) - UMUT MÜRARE

BEN BÖYLE OLMAMALIYDIM - DURSUN ALİ ERZİNCANLI

AL MUALLİM - SAMİ YUSUF

TELEAL BEDRU ALEYNA - SAMİ YUSUF

KIRK YAŞINDASIN - DURSUN ALİ ERZİNCANLI

EİD SONG - SAMİ YUSUF

GELSEYDİN - DURSUN ALİ ERZİNCANLI

AY YÜZLÜM - DURSUN ALİ ERZİNCALI

10 Mart 2009 Salı

İŞTE FİLİSTİN GERÇEĞİ - ÇOCUKLARA KARŞI SAVAŞMAK

Çocuklara Karşı Savaşmak

Körfez savaşından itibaren, savaşlar televizyonlardan naklen verilir oldu. Artık dakika dakika, seyircileri kedere, korkuya, kaygıya ya da galipler açısından belki de mutluluğa, gönence salan görüntüler akıyor. Akıyor ve evlere, salonlara, salondaki birer küçük müze edasıyla duran konsollara, çocukların gülüşlerine, sofradaki kaşığa ve nihayet gelip ruhlara yapışıyor. Artık savaşlar, çocukların bilgisayar oyunlarında olduğu gibi izlenebilir, takip edilebilir, sayı alınabilir, bahse girilebilir birer mevzuya dönüşüyor. Tek farkı, bu oyunu gerçekten bir oyun gibi görerek, uzaktan kumandalı aletleriyle binlerce masumun kanlarıyla oynayabilenlerin çocuklar olmaması.


Gazze işgal edilip de tank paletlerinin meş’um gıcırtıları odalarımıza kadar dolmaya başlayınca hepimiz ne yapacağımızı şaşırdık. Çocuklarımız vardı, onların narin psikolojileri… Sonra evlerimiz, planlarımız, yatırımlarımız… Biz seyirciler bu savaşla nasıl baş edecektik. Savaşıyor olsaydık her halükârda ölür, öldürür, ama hakiki bir iş yapmış olurduk. Hesabını verebileceğimiz bir eylem olurdu her ikisi de. Yaptığımız birilerinin işine yarar, kayda geçecek özellikte olurdu.


Ama ya seyretmek kimin işine yarayacaktı? Seyretmese miydik acaba diye sorduk durduk kendimize. Gazze’den dünyanın dört bir yanına servis edilen ölü çocuk resimleri; tarumar olmuş ve asla toparlanamayacak, bir zamanlar çocuk gülüşleriyle çınlamış mutfakların, oturma odalarının, sınıfların görüntüleri hepimizi derinden sarstı. İnsanoğlu olarak, bunca savaştan, bunca felaketten sonra, hiç değilse çocukların ve masumların kanlarını hiçe saymayacağımız üzerinde anlaştığımızı sanıyorduk bizler. Çocukları öldürmenin, annelerin kucaklarına ölü bedenlerini koyuvermenin, Müslüman olsun, Yahudi olsun, Budist olsun her türden insanın sağduyusunu zedeleyeceğini düşünüyorduk. Ama Gazze’yi yakıp yıkan bu ordu, bizleri saf olmamaya, insanoğluna koşulsuz güven beslememeye davet etti. Çocuklara karşı açılmış bir savaştı bu adeta: çocuklara, yani saflığın kalesine, masumiyetin yurduna, savunmasızlığın evine karşı açılan bir savaş. İnsanoğlunun karanlık bir yüzü, bozulmuş, kokmuş, çürümüş ve kovulmuş bir yüzü, insanoğlunun saf, temiz, taze ve masum yüzüne karşı savaş açmıştı adeta. Bu savaş, Gazze’nin bu kez yaşadığı işgal, hepimizde önce çocukların ölümleriyle yer etti. Aklımızda en çok, yerde yatan, aralarında birer ikişer yaş farkı olan üç çocuğuna çaresizce elini uzatmış Gazzeli yer etti. Ya da yüzünün yarısı bir şarapnelle dağılmış, bir kucaktan diğerine çaresizce aktarılan on yaşlarındaki çocuk. Veya Cevahir, Dünya, Semra, İkram ve Tahrir gibi güzelim isimlere sahip beş çocuğunu birden bir bombalama esnasında kaybeden Gazzeli doktor Enver Baluşah. İşgal bitti belki ama biz seyirciler hafızalarımızda paslı birer mıh gibi zonklayan bu görüntülerle nasıl baş edeceğiz?

Alıntı: Semerkand

Ahmet BİRLER • 122. Sayı / KAPAKTAKİLER

9 Mart 2009 Pazartesi

EFENDİMİZE (S.A.V.) ALEMLERE RAHMETSİN!


Alemler yaratıldı hürmetine Efendim
Melek insan hayrandır sünnetine Efendim
Sen habib-i hüdasın, mislin ve benzerin yok Ne kadar şefkatlisin ümmetine Efendim
Adalet ve hürriyet seninle kemal buldu Bir kıl dahi geçmedi zimmetine Efendim Nice gözler vardır ki daha dünyada erdi Gül cemalini görmek nimetine Efendim
Padişahlar kölendir, benim aklım ermiyor Senden uzak insanın cinnetine Efendim Alemde Bilal olmak herkesin kârı değil Aklı olanlar koşar minnetine Efendim
Yüzün gülzar-ı cennet, nazarın kalbe şifa Sensin tabib beşerin illetine Efendim
Yüce Allah katında şanın o kadar büyük Gönderildin İbrahim ümmetine efendim Kimki seni tanımaz sana bende olmazsa Bir nihayet yok onun zilletine efendim
Alemlere rahmetsin müjdelerle geldin sen Güvercin kanat gerdi hicretine efendim Vasfından aciz diller hiç bir söz kafi değil
Şanına şerefine izzetine efendim Hep gıpta etmekteyim seni gören o gözler
Nasıl doydu vuslatına lezzetine efendim Sendeki güzel sabrı hiç kimseler bilmedi Gülüp geçtin kavminin hiddetine efendim Şu Necati hakirin derdi başından aşkın Dayanamaz hasretin hiddetine efendim Taif’te ve Uhud’da bir lahza sarsılmadın Hep güvendin Allah’ın kudretine efendim Gönlün göklerden geniş ay nuruna pervane Cebrail vezir senin devletine efendim Aşkına yanan kula artık mahzun olmak yok Garkeder Hazreti Hak rahmetine efendim Seni bilmeyen kişi şu büyülü dünyanın Niye katlanır bilmem zahmetine efendim Nebiler sana müştak yarın bu güzel ümmet Kuşlar gibi koşacak Ahmedine efendim

EN SEVGİLİYE-SEN GİDİNCE



Sen Gidince




Sevgili! Sen Gitmiştin… Koyup Bir Başımıza, Gurbetlerine Salmıştın Bizi. Yetim Kaldık, Öksüz Kaldık. Sen Gitmiştin…Akşamlar İniyor Şimdi Dağlara Ve Hasretimiz Yankılanıyor Yamaçlarda.




Sevgili! Sen Aşk İkliminde Sultan Sen Güzellik Şahikasında Dolunay Sen Vefa Göğünde Hilâl Biz Bir Bakışının Dilencisi, Biz Dolunay Tutkunları Güzellik Ordusunun Hakanı Sen; Gam Ruzigârında Gedalar Biz. Sen Sabah Yıldızlarının Işığı;



Biz Gaflet Uykusunda KervancıDert Ve Keder Denizinde Çığlık Çığlığayız Biz, Kumrular Ve Bülbüller Seni Bestelemekte Oysa. Çığlıklarımızı Bestelere Karıştırıver Efendim! Düşkünlerine, Savrulmuşlarına Kulak Ver. İtivermezsin Elinin Tersiyle Bizi, Değil Mi Efendim?…
Sana Muhtacız!.. Sana En Fazla Muhtacız En Fazla Sana Muhtacız. Uyandır Bizi Uykumuzdan… Gel Ey Sevgili! Bir Gelişle Gel, Bir Gülüşle Gel. Doğ Ufkumuza, Sar Dünyamızı Gir Gönlümüze Yeniden Sana Muhtacız..
……..
Sen Gitmiştin… Seninle Birlikte Herşeylerimiz Gitti. Şehitlerimiz Kefenlerinden Sıyrıldı Senden Sonra Kanlarımız Sahralar Doldurdu Kelimelerimiz Anlamlarını Yitirdi. Kutlu Erlerimiz Tutsak Oldu Nefis Ordularına.




Sen Gitmiştin… Aşk Dervişleri Avare, Pejmürde, Hercâi Rüzgârlara Kapıldılar. Dönüşlerinin Ahengini Kırdılar. Bölük Bölük Kadınlarımız Grup Grup Erlerimiz, Demet Demet Çocuklarımız, Kimi Güler, Kimi Ağlarken Yitirdiler Kendilerini. Ve Sen Gitmiştin Efendim.




Sen Gidince Ey Sevgililer Sevgilisi, Güvercilerimiz Tuzaklara Esir Düştü. Hüdhüdlerimizin Mil Çekildi Gözlerine. Artık Düşmanlarımız Dostlar Arasında, Dostumuzdüşman İçinde. Divanelere Döndük, Yaya Kaldık Yolunda. Kendimizi Unuttuk, Seni Bilmez Olduk.




Sana Muhtacız!.. Sana En Fazla Muhtacız En Fazla Sana Muhtacız. Uyandır Bizi Uykumuzdan… Gel Ey Sevgili! Bir Gelişle Gel, Bir Gülüşle Gel. Doğ Ufkumuza, Sar Dünyamızı Gir Gönlümüze Yeniden Sana Muhtacız..
Sevgili! Nasıl İltica Edelim Sana; Huzuruna Nasıl Varalım, Yalvaralım? Kemter Karıncalar Nice Mümkün Halini Süleymana Arz? Güneş Huzurunda Mumların Okunmazken Esamesi, Pervaneler Bahsetsin Mi Varlıktan? Ve Duyurabilsin Mi Sesini?.. Efendim Duyar Mısın Sesimizi?



SÖZ:DURSUN ALİ ERZİNCANLI

8 Mart 2009 Pazar

SEVGİLİLER SEVGİLİSİNE

SALLAU

Sen benim nazlı yarimsin
Sen benim gözbebeğimsin
Sana gonulden baglanmişım ben
Sen en sevdigim sevdiceğimsin
Ben seni bir gül gibi koklarım
Aşkınla tutusur askınla yanarim
Hep seni arar seni sorarım
Sana varmak icin hayal kurarım
SÖZ:SAMİ YUSUF

MEVLİD KANDİLİ

Kutlu Doğum ve Mevlid Kandili

Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.Ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.(1)
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, - "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.- "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.Ertesi gün Yahudiye vardılar:"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir."Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.(2)Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)Aynı gece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de şöyle:"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:"Hem Muhammed gelmesi oldu yakinÇok alâmetler belürdi gelmedin"Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5)Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir
Peygamber idi.Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü.Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)
İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.Kaynaklar:(1)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:60.(2)A.g.e, 1:162-163.(3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.(4)A.g.e., 1:102.(5)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.(6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.

4 Mart 2009 Çarşamba

EN SEVGİLİYE ŞİİRLER

AŞK ŞARABINDAN İÇEM

Su serpersin Rabbim yanan yüreklere
Rahmet edersin Rabbim dilediğine
Tüm kainat muhtaçtır senin sevgine
Aşkından Nasip eyle Cümlemize

Gördüğüm zulümler ilham olur kalbimde
Rabbim sensin yegane derman gönüllerde
hidayeti sağda solda arayanlar gider meçhule
Sen bizlesin anıldığında zikreden kalplerde

Ha bibini Kildin önder kainatta herkese
Onu ne kadar da övsek Az dır bizlere
Ahmed dir En çok övülmüş, sevilmiş
O dur Hak eden Senden sonra sevgine

Ayrıma izinden bizleri hiç bir karış
Onun Yoludur Rabbim sana varis
Odur en güzel örnek en doğru bakış
En güzelini gördü en Nurlu yaratılış

Rabbim Aşkından eyle bize sermaye
Sevginden mahrum olan olur virane
Başım döner durur sanki pervane
Ask şarabından içem gelem kendime

EN SEVGİLİYE ŞİİRLER

ALMA TENDEN CANIMI-EFENDİMİZE ŞİİRLER

Alma tenden canımı
Aman Allah'ım aman
Görmeden cananımı
Aman Allah'ım aman

Aşıkım Muhammed'e
Ol Resüli emcede
Koyma bizi firkate
Aman Allah'ım aman

Bir kez yüzün göreyim
Payine yüz süreyim
Canım anda vereyim
Aman Allah'ım aman

Zareyleme işimi,
Zehreyleme aşımı
Dökme kanlı yaşımı
Aman Allah'ım aman

HABERLER